Çocukluk yıllarımızın efsunlu güzelliklerle bezenmiş asude şehri Adana kuzeyde yeni istasyonla birlikte son bulur ondan sonra daha da kuzeye doğru kanal köprü, telli dere, kurttepe ve yüzüncü yıla kadar uzanan bölge tamamen üzüm, incir bağları, erik, yeni dünya, badem ve salatalık bahçeleri ve karpuz bostanları ile 'Firdevs' cenneti gibi idi.
İnce uzun narin yapısı ile palmiye ağaçlarının ve yazlık bahçe sinemalarının süslediği tertemiz, sessiz bulvarlar. Enva-i türlü çiçeklerle bezeli meşhur Atatürk Parkı. Orhan Veli’nin, şiirlerinde “yaylım” dediği fayton arabalar son model mersedesler den daha alâ ve sağlıklı, Adanalıyı bir mahalleden bir mahalleye taşırdı.
Orta Mektep ve lise yıllarımızda okuldan sonraki ilk adresimiz şimdi mezbelelik görünümündeki 5 ocak meydanının bankaya bakan kısmındaki Adana İl Halk Kütüphanesi idi.
Orada başta Nazım Hikmet, Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Cahit Külebi, Necip Fazıl ve Mehmet Akif’in şiir kitapları olmak üzere daha pek çok yazar, düşünür ve mütefekkirin eserlerini okurduk. Cuma namazlarını hiç kaçırmaz topluca cumaya giderdik. Arkadaşlıklarımız candan, temiz ve kalbi idi.
Yanlış adamı barındırmaz onu iyiye doğru yönlendirmeye çalışırdık. Daha 16, 17 yaşlarında iken aramızda, 'Hılf-ul Fudul' (Erdemliler Birliği) benzeri bir yapı kurmuştuk.
Mahallenin yaşlılarının işlerini görür, çalışan kızları iş bitiminde iş yerinden alır evlerine kadar refakat eder, tembel ilkokul çocuklarına okuma, matematik ve dil bilgisi dersi verirdik.
Orta Okulda (Tepebağ Orta Okulu) bir fikir mütalâ grubumuz vardı. Bendeniz sınıf mümessili olmam hasebiyle mütalâ kolunun da başkanıydım. Diğer arkadaşlar; Enver, Enis, Cemal, Selim, Faruk, Ercan, Ayşe, Zeynep, Dilara ve Emine idi.
Hocalarımız idealist adam gibi adam birer eğitim gönüllüsü emekçilerdi. Müdürümüz Kambur Memduh(Memduh kumbasar), Müzikçi Deli Müeyyet, Türkçe’ci Pis bacak Aysel, İngilizce’ci Sarı Nuran, Bedenci Churcil, Resim’ci Picasso Latif, Matematik’çi Bakkal Mahmut ve diğer elleri öpülesi güzel mi güzel nadide insanlar.
Çocukluğumuzun Adana Bitirimleri de bir başka idi. Asfalt Rıza, İnce Cumali, Çeçen Cumali, Karikatür Duran, Zambo, Köylü Mithat, Arap Mithat, Köşker Tevfik, Uçan Kale ve Kürt Memed (babam) hepsi birbirinden yiğit haza kabadayı adam gibi adamlardı.
Yazlık bahçe sinemalarının yanında bir de kışlık sinemalar olurdu. Şimdiki büyük postanenin yanında nezih bir sinema vardı kışlık Alsaray Sineması, bu sinemaya usul, erkan bilen ekabil adamları alırlardı. Bizim gibi (bu satırların yazarı gibi) paçası bozuk yeni yetme bitirimler sinemanın önünden bile geçemezdi.
Eskinin bağları, bahçeleri, özgün evleri ve geniş, sessiz bulvarları ile 'Mev'a' cennetini andıran o güzelim şehrin bugün merkez ve güneyi estetik, görsellik ve modern şehircilik açısından 'çirkin', 'dağınık', 'mezbelelik' ve 'obez' bir kente dönüşmüştür.
O güzelim cennet bahçelerini andıran üzüm, incir bağlarının yerini ucube heykeller gibi gökleri delen komşuluk ilişkilerini bitiren buz gibi, ruhsuz taş yığını “ev üstünde ev insan yiyen dev apartmanlar” aldı.
'Burak'a biner gibi binip gezdiğimiz fayton arabalarının yerlerini kent merkezlerini savaş meydanlarına çeviren, benzini yutan devasa arazi jeepleri ile son model yabancı katil arabalar aldı.
Şehrin; o harbi demir bilekli mangal yürekli haza kabadayı adamlarının yerlerini … Büyük usta Yaşar Kemal’in… "O iyi İnsanlar, O Güzel Atlara Binip Bir Daha Gelmemek Üzere Gittiler. Demirin Tuncuna İnsanın P.C'ine Kaldık" dediği insan görünümlü iki ayaklı yaratıklar aldı.
Evet, Ne yazık ki aynen öyle oldu ve… 'Demirin Tuncuna, İnsanın P.C'ine Kaldık'
Kent, kendi özgün değer, doku ve markalarını yıllar içerisinde bir bir kaybetti. Kaybettiklerinin yerine onlara muadil bir değer üretemedi ve sürekli kan kaybetti.
Bu gün ise bu kadim kent ikbalden zillete düşmüş nadan bir mirasyedi gibi yeniden kendi küllerinden doğacak Zümrüd -ü Anka Kuşu olmayı bekliyor…




































Facebook Yorum
Yorum Yazın