ayyuce
Adana
DOLAR32.3348
EURO35.0921
ALTIN2308.8
Prof. Dr. Sabri EYİGÜN

Prof. Dr. Sabri EYİGÜN

Mail: [email protected]

Gördüğüm şey, evlilik sorunları değil, ego savaşlarıdır. 

Yıllardır evlilik danışmanlığı yapıyorum. Evet, ciddi sorunları olan çok sayıda karı-koca ile karşılaşıyorum. Ama sürekli tartışan, kavgan eden ve böylece huzurlarını ve sevgilerini tüketen birçok çiftin öyle ciddi bir evlilik sorununun olmadığını da hayretler içinde izlemekteyim. Çiftlerle biraz sohbet ettiğimde anlıyorum ki, bu çiftlerin aslında evlilik sorunu değil, ego ve iletişim sorunları var. Bir başka ifade ile ego ve güç savaşları var. 
Nedenine gelince?
Günümüzde bireyci toplum yapılanması sürekli egoizmi ve gururu kamçılıyor. Rekabete ve üstün gelmeye yönelik hayat felsefesi sonucu hiç kimse bir diğerinin haklı olduğunu kabullenmiyor. Herkes bir diğerinden daha üstün, daha değerli, daha haklı olduğunu düşünüyor. Aileler de çocuklarını özgüvenli yetiştirme adına sürekli egolarını en üst seviyeden şişiriyorlar. Oysaki Bediüzzaman’ın ifadesiyle  “Tezkiyesiz nefs-i emmaresi bulunmak şartıyla, kendi nefsini beğenen ve seven adam başkasını sevmez. Eğer zahiri sevse de samimi sevemez; belki ondaki menfaatini ve lezzetini sever. Daima kendini beğendirmeye ve sevdirmeye çalışır. Ve kusuru nefsine almaz; belki avukat gibi kendini müdafaa ve tebrie eyler. Mübalağalarla, belki yalanlarla nefsini medih ve tenzih ederek, adeta takdis eder..” 
Haliyle bu atmosferde yetişen kişiler de “Ben” duygusunu sürekli merkezde tutuyor.   “Ben her şeye değerim”, “ben bunu hak etmedim”, “ben böyle istiyorum”, “bana bunu yapamazsın” “annenin sözlerini kabullenemiyorum” “baban bana bunu nasıl söyler? gibi bir savunma ile ego sürekli körükleniyor. Böylece en küçük bir sorun bakıyorsunuz ki ego savaşlarına dönmüşmüş oluyor.
Egolar bu şekilde tavan yapınca, kimse kimseden en küçük bir eleştiri dahi kabul etmiyor. Hatta bırakın evli çiftleri, çocuklar arasındaki kavgaların, anne-baba arasındaki tartışmaların içeriğine, öğretmen ile öğrenci anlaşmazlıklarına dikkat edilirse çatışmanın çoğunlukla benliğe karşı bir saldırıdan kaynaklandığı anlaşılacaktır. Aileler arası anlaşmazlıklarda, gelin kaynana çekişmelerinde, akrabalık ilişkilerinde durum bundan farklı değildir.
Gerçi insanoğlu benliğine yapılan saldırılara karşı her zaman tepkili olmuştur, ancak hiçbir dönem, günümüzdeki kadar, insanlar benlik ve gururları konusunda bugünkü kadar hassas ve tepkili olmadılar. Benliğe yapılan küçük bir saldırıya karşı, değil yabancıya en yakınlara bile artık tahammül edilmiyor.  Buna eş de, anne-baba da dahildir.
Bu durumda, kadın-erkek farklılığını dikkate almayan modernist eşitlikçi anlayışın da katkısı büyüktür. Çünkü bu anlayış, kadın-erkek fıtratının farklı olduğunu kabul etmediği için kızlar erkek gibi yetişiyor, erkek gibi davranıyor,  kavga ediyor, hatta ahlaken en düşük erkekler gibi ağza alınmayacak küfürleri söyleyebiliyorlar. Öyle ki bazen kadın danışanlarımın kocalarına karşı kullandığı sin-kaflı küfürlerden ben hicap ediyorum, ama onlar bunu bir benliklerini savunma, altta kalmama biçimi olarak görüyorlar.  
Bir erkek danışanımın eşinin kaba davranışları karşısındaki sitemi,  eşitlikçi eğitim anlayışının kadınları ve evliliği sürüklediği vahim noktayı çok net gösteriyor. Erkek danışanım şöyle sitem ediyordu: “Hocam, karım evde o kadar kaba davranıyor ki, bazen naif ve narin bir kadınla değil de bir erkekle yaşıyormuşum gibi bir duygu yaşıyorum.”
Oysaki kadın narin ve letafeti,  erkek ise cesaret ve metaneti, esnek sertliği ile birbirini tamamlayacak şekilde yaratılmıştır. İki cinsin birbirine benzetilmesi aralarındaki cazibe doğurmuyor, tam tersine iticiliğe neden oluyor.
Eşler; öfkeli veya haksız olan bir eşe aynı şiddette karşılık vermeyi bir hak arama, bir benlik sorunu olarak görmese, o anda konuyu biraz alttan alıp konuşmak için uygun bir vakti beklese, sorun çok daha kolay çözülecektir. O anda belki haklı olmayacak, ama mutlu olacaktır. Ama görüyorum ki, kadın tam anlamıyla kocasına karşı bir ego savaşı yürütüyor.  Erkek de karısının kızgınlığını bir karşı gelme, bir isyan, bir tatminsizlik, doyumsuzluk olarak görüp, savunmaya geçmek yerine, empati ile nedenini anlamaya çalışsa çok daha mutlu olacaktır. 
Evli çiftler, eşleriyle yaptıkları kavga ve tartışmaları yeniden gözden geçirmelidirler. Bunların ne kadarı ego savunmasıdır, ne kadarı gerçek sorunla ilgilidir?
Evlilik hayatında “mutlu” olmayı  “haklı” olmaya tercih edenlerinin yapması gereken şey “Rahman’nın has kulları” gibi davranmak ve sabırlarının mükafatını beklemektir. 
“Rahmân'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) "Selametle!" derler (geçerler)” (Furkan, 63)

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar