türk haberler
türkiye erken genel seçim istiyor mu
Adana
DOLAR34.0692
EURO37.7489
ALTIN2730.4
Süheyl ÇOBANOĞLU

Süheyl ÇOBANOĞLU

Mail: [email protected]

Normalleşen Şiddet

Güç ve baskı uygulayarak, kişinin bedensel veya ruhsal açıdan zarar görmesine neden olan durumlar şiddet olarak tarif ediliyor.  İnsanların bedenlerinde ve ruh dünyalarında tamiri zor yaralar açan  şiddet, maalesef günümüz Türkiye'sinde her alanda vakayı adiyeden oldu.

Adli ve idari mekanizma dahi bu vahim konuyu önemsizleştirmeye, sıradanlaştırmaya çalışmakta, yeterli tedbirleri almamakta ve sorun artarak devam etmektedir.
Sokakta, trafikte, işyerinde, okulda, evde, hastanede, restoranda, siyasette, sporda, insanlara yapılan saldırılar yetmezmiş gibi hayvanlara karşı da velhasıl her yerde ve her ortamda şiddetin her türlüsüyle hergün karşılaşılmakta. Konu çok vahim.

Kendine sağlık hizmeti veren doktor, hemşire, acil müdahele  personeline yapılan saldırılara ve hatta cinayetlere yeterli önlem alınamadığı için utanmaz bir kadın sosyal medyada “artık biz doktor dövüyoruz” diye övünebilmekte , ama herhangi bir yaptırım görmemektedir. Bir başkası 50 kişiyi fişlediğini söyleyebilmektedir.
Okullarımızda her zaman kendilerine saygı duyduğumuz öğretmenlerimiz de bu şiddet psikopatlığından kendilerini kurtaramamakta… İpini koparan sözde çocuğun velisi olan  hayvan ötesi yaratıklar okulları arenaya çevirmekteler.  Akran zorbalığı ve şiddet çocuklar için okulları cehanneme çevirmekte, Kuran kurslarında bile erkek çocuklar dahi cinsel saldırıya ve tecavüze uğramaktadır.
Aile içinde, ailenin bir üyesinin ailenin diğer üyelerine karşı Kişiyi isteği dışında davranmaya zorlayan aşağılayan, tehdit eden, darp eden, zorla cinsel ilişki kuran, hayatını kısıtlayan, zorla evlendiren, duygusal/fiziksel şiddete maruz bırakan olaylar çok yaygın… Her yıl ülkemizde 350-500 arası kadın cinayeti işlenmektedir. 
Meclisimiz zaman zaman siyasi tartışmaların saldırganlığa dönüştüğü arena haline gelebilmektedir… Örnekleri saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok sayıda olan, şiddet, taciz, tecavüz ve en acısı cinayetler toplumu sarsmakta olsa da gerçekçi çözümler üretilemiyor, her nedense.

Son olarak bir futbol maçında kulüp başkanı olan bir şahsın canlı yayında kameralar eşliğinde maçın hakemine küfürlü, yumruklu ve tekmeli saldırısı olunca, siyasi çevreler ve devlet bürokrasisi olayın üstüne gitmek zorunda kaldı. Hakemler maçlara çıkmayacağını ilan ettiler, bu haftanın lig maçları ertelenmek zorunda kalındı da konunun vahameti biraz dikkati çekti. İnanıyorum ki bu herifin magandalığı birkaç gün daha gündemde yer alır, sonrasında her şey eski tas eski hamam devam eder. 

Çözüm, her ne sebeple olursa olsun, şiddete başvuran, saldrıgan, ama maganda, ama cani, ama psikopat vs. mutlaka ama mutlaka çok ağır hapis cezası almalı. Bunun yanında maddi yönden de cezalandırılmalı, bir kamusal haklardan yararlanması engellenmeli.

Aşağıda göreceğimiz Şiddetin sebepleri birkaç nedenden olabilmekte; 
Biyolojik nedenler olarak, erkeklik hormonlarının etkisi; şizofreni, paranoid şizofreni gibi bazı akıl hastalıkları ile antisosyal kişilik bozukluğu gibi bazı ruhsal bozukluklar sayılabilir.

Gerçeklikten uzaklaşma, kıskançlık ve zarar görme paranoyalarıyla seyreden şizofreni hastalığı da şiddete sebep olabilmektedir. Yine öfke kontrolünün de bozulduğu depresyon çok sık karşılaştığımız bir aile içi şiddet sebebidir.

Zarar vermekten haz alan, zerre miktarı pişmanlık duymayan tutumlarla seyreden 'psikopatik karakter bozukluğu' da şiddetin biyolojik sebeplerindendir. Şizofreni ve depresyon tedavi edildiği takdirde şiddet davranışı büyük oranda azalmaktadır. Ancak antisosyal kişiliklerde aynı başarı söz konusu değildir. 

Sosyal sebepler, şiddet uygulama, öğrenilebilen bir davranıştır. En önemli öğrenme kaynağı ise, şiddeti uygulayan kişinin kendi ailesidir. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde, aile içi şiddetin uygulandığı bir ortamda yetişenlerin, şiddet gösterme eğilimine sahip oldukları görülmüştür.

Ayrıca şiddetin, toplum tarafından paylaşılan bir değer yargısı olarak kabul edilmesi ve kuşaktan kuşağa aktarılması da sosyal bir neden olarak kabul edilmektedir. Toplumların sahip oldukları iletişim becerilerinin yetersizliği, duygu ve düşüncelerin kışkırtıcı biçimlerde ifade edilmesi alışkanlığı, bilinçsizce yapılan suçlamalar, hatalı namus ve ahlak anlayışları da şiddetin sosyal nedenleri arasında sayılabilir. Yoksulluk, hayat karşısında şanssız olmak, beklentilerin ve kazanılmış niteliklerin yoksunluğu gibi sosyo-ekonomik baskı unsurları da şiddet sebeplerindendir. Alkol ve madde bağımlılığı olan kişiler de gerek bu sosyal faktörlerin gerekse kullandıkları bağımlılık yaratan maddelerin etkisiyle şiddet uygulamaya yatkın hale gelirler. 
Bu sebepler ve bilimsel açıklamanın yanında, cezasızlık kültürünün ve hukuk karşısında bir yolunu bulamanın yarattığı özgüven ve fütursuzluktan da şiddetin bu kadar yaygınlaştığına inanıyorum.

En başından başlayarak, makam, mevki, sosyal statü, hemşericilik, cemaat, tarikat, siyasi görüşe bakmadan, bizden, ötekinden demeden sadece ve sadece hukukun gereğini yapmak bu sorunu çözmenin ilk adımı olmalı. Yasal olarak, cezalar arttırılmalı…

Anaokulundan başlayarak, ilk, orta ve liselerde bu konuda dersler koymak, camilerde vaazlarda bu konular işlenmeli. Televizyonlarda kamu spotlarıyla saat başı zorunlu yayınlar yapılmalı. Evlilik öncesi yeni evleneceklere zorunlu eğitim verilmeli.

Sorun büyük ve yaygın… İlgili ve yetkili her makam ve sıfat sahibi bu konuya acil el atmalı.

Süheyl ÇOBANOĞLU
RUBASAM Bşk.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar
TEST-DENEME