Başlık enteresan. Toplumsal algıyı teke indiren ifade. Türkiye tıpkı başlıkta ki ifadenin cuk oturmuş
halidir. Benim çok hoşuma giden, birkaç kez makalemde kullandığım bu Cennete sormuşlar
El-Kindî mantığı ile "Misafirinle ne yapıyorsun?"
Cennet anlamlı bakış sonrası gülümseyerek; "benim misafirim olmaz. Bir ömür benimle yaşar" demiş.
Dünyada ve ülkemizde siyasetle halka mutluluk dağıtanlar karşılarına çıkan her soruya bu şekilde yanıt verir. Gerçek öylemi? Tabi öyle değil. Çıkarı için niteliği hoşa gidiyor diye bu siyasi algıyı sahiplenir.
Soralım: Sosyal Demokrasi Kim?
Kapitalizmin bilgi çağına yerleşke yaptığı iki özelliği var. Hanedan devlet yerine Ulus devlet. Feodalite-self ilişkisi yerine emek-sermaye ilişkisini taşımıştır. Kapitalizmi yaratan burjuva kendi milli pazarını oluşturmak adına sınırları olan ve bir ulusa ait devlet inşa etmiş.
Bu sınırlar içinde burjuvanın sermaye birikimini güçlendiren artı-değerle 'özgür işçi' ordusu yaratmış. Dünya felaketi bu iki sonucun aynı karada başlayarak, dünya pazarına hükümdar olmasıyla tavan yapmıştır.
Burjuvanın iki misafiri var. Ama o, "misafirim olmaz, ömür boyu benimle yaşayan işçilerim olur" diyor!
Bir yanda burjuva.. Diğer yanda İşçi.. Tek ortak noktaları; insan olarak tanımlanmaları ve fiziki bedenleri. Bu ortak nokta dışında hiçbir alanda ortak birikimleri yoktur. Düşünceleri, yaşamları, beklentileri, iktidar olma hırsları, sanatları, sportif faaliyetleri, yaşam kaliteleri vb. Her şeyleri farklıdır.
İktidar olma, haklarını savunma, örgütlenme, partileşme ve mücadele biçimleri de farklıdır. 1800’lü yıllarda işçi sınıfı burjuva çatışması yükseldiği dönemlerde; işçi sınıfı kendi yaşamını insanlaştıracak bir düşü, bir ideolojiyi biriktirerek adını Sosyal demokrasi koymuştur!
Kimin adıymış: İşçi sınıfının hakkını, hukukunu, yaşamını ve geleceğini insanlaştıran ideolojinin adı!
Burjuvanın sistemini muhafaza eden, koruyan, devlete yetki veren birikimin adı ise, liberalizmle başlayarak faşizme kadar uzar.
Sosyal demokrasinin varlığı ve ilkelerinde değişim ve dönüşüm yok. Uzlaşı var. Sosyal demokrasi veya eş anlamıyla demokratik sol (demokratik sosyalizm), tarihsel süreç içerisinde bir doğal evrimle oluşmuş ideolojidir. Bir anlamda Marksizm’in liberalizmle barışması ve bu ikisinin sentezi üzerine kuruludur.
Sosyal demokrasi, tanım olarak emekçilerle öteki sınıfların çıkarları arasında -demokratik özgürlükler ortamında- siyasal ve ekonomik yapıyı değiştirerek hakkaniyet dengesi kurmayı amaçlayan siyasal ve ideolojik bir kitle hareketidir.
Sosyal demokrasinin temel ilkeleri şu şekilde özetlenebilir:
1-) Sınıfların çıkarı dengeye gelmelidir. Sosyal demokrasi emekçilerin çıkarını savunurken, öteki sınıfların yaşam hakkını yok saymaz.
2-) Demokratik özgürlükler sınıfsal çıkarlara kurban edilmemelidir. Sosyal demokrasi, sınıflar arası çıkar dengesini en iyi sağlayacak ortamın, siyasal haklarda eşitliğe dayalı demokratik ortam olduğu inancındadır.
3-) Devlet ideolojisiz olmalıdır. Sosyal demokrasi, güçlü sınıfların ya da toplulukların çıkarını gözeten ve ideolojisini savunan yerleşik siyasal ve hukuksal düzene, başka değişle sınıfsal devlet yapılanmasına karşıdır.
4-) Bölüşüm hakça olmalıdır. Sosyal demokrasi, bireysel yeteneğin ve ulusal zenginliğe katkının farklı olduğu inancındadır. O nedenle her bireyin, ulusal üretime yeteneği ölçüsünde yaptığı katkıyla uyumlu bir pay alması gerektiğine inanır.
5-) Ekonomik yapı çoğulcu olmalıdır. Ulusal üretim, soyut bir serbest piyasa ekonomisi tutkusuna kurban edilmemelidir. Özel teşebbüsün yetişemediği pahalı teknolojiyi gerektiren yatırımları devlet yüklenmeli ve bu yoldan ekonomik yapıyı değiştirmelidir.
Bu ilkeleri sosyal demokrasinin devrim yapma niyeti olmadığı aksine toplumsal uzlaşma zemini yaratarak mevcut sistemin devamından yanadır. Farklı sınıfların çıkarını aynı anda savunamazsınız. Çıkarlar 180 derece zıttır.
Sosyal demokrasi işçi sınıfını kullanarak, burjuvazinin arz ve taleplerini çatışmayı törpüleyerek yerine getirme gayesi güder. El-Kindî mantığı her aşamada kullanır.
Sosyal demokrasi işçi sınıfının ideolojisinin adı olmasına rağmen, pratikte sistemi ve sistemi kuranların çıkarlarını savunur. Savunmasına çeşitli isimler koyarak halkı ve emek dünyasını inandırmak ister.
Türkiye’de sosyal demokrasi sürecine bakarsanız; sadece Bülent Ecevit’in demokratik sol iddiaları olduğu 1970’li yılların CHP’sinde görebilirsiniz. Sonrası sosyal demokrasinin kimliğini kaybederek, sınıfsal mücadele dışında ırk ve inanç eksenine dolaylı adımlar attığı süreçlerdir.
Bu nedenle CHP en yüksek objektif şartlara rağmen, halka güven vererek, örgütlü önderlik yaparak devleti yönetecek gücü elde edemiyor.
CHP 2007 yılından sonra değerlerini kaybettiği sürece girdi. 2010 sonrası çürümeye başladı. 2023 yılından itibaren de çürümenin yarattığı kokuyla tüm ideolojik birikimini kaybetti.
Din ve vicdan özgürlüğü tarikat inisiyatifine bırakıldı. Fetö, İsmail Ağa, Nurcular, Menzil, Süleymancılar ve irili ufaklı niceleri. CHP’den tık yok! Bir yandan Türkiye’de yaşayan halklara özgürlük istiyor, diğer yandan oy kaygısıyla milliyetçi söylemlere baş vuruyor.
Dün 'Ekmeleddin' dediler. Bugün 'İmamoğlu ya da Yavaş' İkisi de Ekmeleddin’in geldiği nehirden gelmiştir! Yoklar birbirinden farkları, üçü de Osmanlı bankası!
Sosyal demokrasinin devleti yönetme gücünü elde edeceği çok veri var. Ancak o verilere çözüm getirerek, halkın vereceği desteği iktidar gücüne dönüştürecek ideoloji yok. Bütün söylemler ve eylemler birey üzerine gömülüyor.
Kişilerin tüm eksiği maalesef CHP kurumsal kimliğine yapışıyor. Nedeni net. CHP yönetimi sosyolojik tanımla örtüşen örgütlü parti olamadı. İdeolojik, siyasi ve örgütlü birlik yok. Birliksiz ve gevşek ilişkiler yüzünden kendi içinde denetim zaafları kaçınılmaz oldu. Özellikle belediye başkanları kendine buyruk, Osmanlı Tımar sistemi beyi gibi kendi keyfine örgütlere yön verir hale getirildi.
Şimdi soru zamanı!
Türk halkını ızdırap içinde yaşatan enflasyonu nasıl yok edecek ya da minimum tek haneye düşüreceksiniz?
Sahi sosyal demokrasi kim!





































Facebook Yorum
Yorum Yazın