Reklamı Geç
EĞİTİM İLAN
BEDAVA İLAN-EMKLAK İŞYERİ
Adana
DOLAR42.5307
EURO49.6244
ALTIN5770.2
Orhan ERGEZER

Orhan ERGEZER

Mail: orhanergezer@adanahaber.net

Zeytinlikler, Madenler ve Aklın Taksimatı Üzerine

“Suriye’ye zeytin dikiyorlar, Türkiye’de zeytin kesiliyor.”

Sosyal medyada karşıma böyle bir cümle düştü geçenlerde. Sert, çarpıcı, isyan dolu... Ama hemen ardından şu soruyu sordum kendime: Bu cümle bilgi mi, yoksa duygusal bir şantaj mı?

Modern toplumun zihinsel açmazlarından biri de bu: Gerçekle yüzleşmek yerine, sembollere tutunmak. 

Ve zeytin, bu coğrafyada sadece bir ağaç değil; geçmişe duyulan saygının, köylülüğün, bereketin, hatta kimilerince kutsallığın temsilidir. O yüzden bir zeytin ağacına dokunulduğunda sadece bir dal değil, bir aidiyet kırılmış gibi hissedilir. Bu duyguyu anlamak zor değil. Ama duyguyu siyasete dönüştürürken kullanılan dil, çoğu zaman meselenin kendisinden daha tehlikeli hâle gelir.

Zeytinlik alanların madencilik projeleri için “kamu yararı” gerekçesiyle kamulaştırılmasına dair tartışma, uzun süredir gündemde. Haklı kaygılar da var, abartılmış sloganlar da. Sorun şu ki, biz tartışma kültürümüzü kaybettiğimiz için her eleştiri ya düşmanlığa, her savunma da yandaşlığa indirgeniyor. Ortada gri yok; herkes ya siyah, ya beyaz.

Evet, zeytinliklerin korunması gerekir. Bu ülkenin toprağı, ağacı, suyu bu milletin müşterek mirasıdır. Ama aynı zamanda bu ülke, enerjide dışa bağımlı bir ülkedir. Elektriğini Avrupa'dan ithal eden bir Türkiye, ne kadar bağımsız olabilir? Elektrikli araçlar, güneş panelleri, piller ve altyapı yatırımları… Hepsi, o yerin altındaki madenle mümkün. Sorun burada başlar: Yer altı zenginliklerini kullanmakla çevreyi korumak nasıl dengelenir?

Yanıt karmaşık değil: Akılla.

Madencilik yapılabilir, yapılmalıdır. Ama her yatırım, kamu denetimine açık olmalı, çevresel etkileri bağımsız bilirkişilerce raporlanmalı ve yöre halkının çıkarı gözetilmelidir. Bunun sağlanmadığı yerlerde muhalefet etmek görevdir. Ancak bu görev, sloganlarla değil; veriye dayalı, hak temelli, yapıcı eleştirilerle yerine getirilmelidir.

Bugün karşılaştığımız şey, çoğu zaman çevrecilik değil; popüler yatırım karşıtlığıdır. Gerçek çevre mücadelesi, doğayla birlikte kalkınmanın yolunu arar. Yatırıma karşı olmakla doğayı savunmak arasındaki farkı kaçırdığınızda, elinizde sadece öfkeli cümleler kalır. Oysa bu ülkenin ihtiyacı öfke değil, stratejidir.

“Toprak gaspı” gibi kavramlar da bu bağlamda tartışmalı. Kamulaştırma, dünyanın her yerinde kamu yararı adına uygulanabilir. Sorgulanabilir, dava edilebilir, karşı çıkılabilir. Fakat ona “gasp” demek, hukukla değil ideolojiyle konuşmaktır. Meclis’te çıkan her yasaya bu gözle bakarsanız, rejim tartışmasına girersiniz – ki bu başka bir meseledir.

Meseleyi sadeleştirelim:

Zeytin kutsaldır, bu tamam. Ama bu topraklarda sadece geçmiş değil, gelecek de kutsaldır. Biz sadece mazimizi değil, istikbalimizi de savunmak zorundayız. Zeytin de bizimdir, maden de. En çok da "ortak akıl" bizimdir.

Yere düşen her yaprak için ağıt yakıyorsanız, yerin altındaki cevheri de görmezden gelemezsiniz. Çünkü bazen bir ülkenin büyümesi için sadece kökleri değil, damarları da çalışmalıdır.

Kısacası:
Ne çevre düşmanıyız, ne doğa romantikleri.

Ne sermaye borazanıyız, ne kalkınma karşıtı.

Bu ülkenin gerçeğine bakarak, geleceğini koruyarak konuşmak isteyen aklı selim insanlarız.

Son olarak:

Evet, zeytinleri korumak istiyoruz ama aynı zamanda aklı da…

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar
TEST-DENEME